İnsanoğlu, tarih boyunca sosyal varlıklar olarak var olmuştur. İç içe geçmiş ilişkiler, toplumlar oluşturmuş ve bu toplumların normlarına, beklentilerine göre davranmak bireyler için hayati bir önem taşımıştır. Yine de, bu sosyal yapı içinde yer edinirken en güçlü motivasyon kaynaklarından biri "onay arayışı"dır. Bireylerin toplumsal standartlarla uyum sağlaması, genelde onay alma arzusundan beslenir. Ancak bu arayış, ta içten bir tatmin ve onay ihtiyacından doğduğunda, kişinin psikolojik durumunu da derinden etkileyebilir. Bu yazıda, onay arayışının bireyi nasıl şekillendirdiğini ve toplumsal normlarla olan etkileşimini derinlemesine inceleyeceğiz.
Onay arayışının ardında yatan psikolojik nedenler oldukça çeşitlidir. Özellikle erkek ve kadınların kendilerini ifade ediş biçimlerine paralel olarak, bu nedenler daha da belirginleşmektedir. Birçok insan, toplumsal değerlerle uyum sağlamak için onay alma ihtiyacı hisseder. Bu ihtiyaç, kişinin içsel özsaygısıyla doğrudan ilişkilidir. Kendimizden emin olmadığımız noktada, dışarıdan onay almak, kendimizi daha değerli hissetmemize yol açabilir.
Bununla birlikte, onay arayışı sadece bireysel bir ihtiyaç değil, aynı zamanda derin bir korkunun yansımasıdır. Eleştirilme korkusu, sosyal dışlanma korkusu ve kaybetme korkusu, bireyleri arkadaş gruplarında, iş yerlerinde ya da aile içinde onay aramaya yöneltir. İnsanlar bu korkularla yüzleşmek istemediği için, davranışlarını çevrelerinin beklentilerine göre düzenlemeyi tercih eder. Hatta bazen bu durum, kişinin kendi kimliğinden ödün vermesine neden olur. Durum böyle olunca, bireyler sadece başkaları tarafından onaylanma arzusu ile hareket etmekle kalmaz, aynı zamanda özgünlüklerini kaybetmek pahasına bu onayı kazanma çabasına girerler.
Toplumlar, bireylerden belirli normlar ve değerler etrafında hareket etmelerini bekler. Bu normlar, yıllar içinde sosyal, kültürel ve ekonomik dinamiklerle şekil bulur. Bireyler, bu normlara aykırı davrandıklarında eleştirilme ve dışlanma korkusuyla karşı karşıya kalırlar. Böylece sosyal dinamikler içerisinde kalabilmek adına kendilerini toplumsal beklentilere uydurma ihtiyacı duyarlar. Bu durum, bireylerin kendilerini ifade etme biçimlerini kısıtlayarak sosyal rollerini belirgin hale getirir.
Örneğin, genç bireyler için sosyal medya, onay arayışının en belirgin örneklerinden biridir. Sosyal medya platformları, bireylerin çevrelerinden onay alacakları bir alan sunar. "Beğeni" sayısı, yorumlar ve paylaşımlar aracılığıyla insanlar, kişi olarak değerlerini onaylatma eğilimindedir. Ancak bu, bireylerin kendilerine olan güvenlerini zedeleyebilir ve sosyal medya üzerinden gerçeklikten uzaklaşmalarına, başkalarının onayı için yaşamalarına yol açabilir.
Onay arayışının bireysel bir mesele olmasının yanı sıra kolektif bir sorun olduğunu da unutmamak gerekir. Toplumsal normlar ve kolektif beklentiler arasında sıkışıp kalan bireyler, zamanla toplumsal baskı ile hareket eder hale gelirler. Bu baskılar, bireylerin psikolojik durumlarını olumsuz etkileyebilir ve sonuç olarak toplumsal ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir.
Özellikle bireyciliğin ön plana çıktığı modern dünyada, bireylerin kendilerini bu onay arayışından kurtararak özgünlüklerini yeniden keşfetmeleri kritik bir önem taşımaktadır. Başkalarının beklentilerinden bağımsız hareket edebilmek, bireyin öz saygısını artıracak ve psikolojik sağlığını olumlu yönde etkileyecektir.
Kısacası, içimizdeki toplumun sesleri ve onay arayışı, bireylerin toplumsal yapı içinde kendilerini kabul ettirme çabasının bir yansımasıdır. Onay almak, bireyin psikolojik sağlığı üzerinde derin etkiler bırakabilirken, sosyal normlarla olan etkileşim, bu arayışın daha karmaşık hale gelmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla, bireylerin bu döngüden kurtulup kendilerini bulmaları, ruhsal sağlıkları açısından bir zorunluluk haline gelmiştir. Unutulmamalıdır ki, tek gerçek onay kendimizden gelen onaydır ve içsel huzuru bulmanın yolu, özgünlükten geçmektedir.